Kahraman Maraş ve İlçeleri Web Tanıtım Sitesi
  Mehmet Ali Beyin Beyannamesi
 

Mehmet Ali Beyin Beyannamesi

                    Kısakürek Ailesinden Avukat Mehmet Ali Bey, kalenin karşısındaki evinde hasta yatıyordu. Kalede dalgalanan Türk bayrağını göremeyince kaleme sarıldı. Gayet okunaklı ve güzel bir şekilde "Alem-i İslâm'a Hitap" adıyla bir beyanname hazırladı. Yedi nüsha olarak çoğalttığı beyannameyi ayrı ayrı zarflara koyarak, ikisi kendi, diğerlerini oğlu Şahap, Ulu Camii, Çarşıbaşı Camii, Sarayaltı Camii ve Arasa Camii'nin görülebilecek yerlerine astı. Cuma namazına gelenler bu beyannameyi okudular. Halkın heyecanını şahlandıran beyannamede şunlar yazılıydı :

 "Alem-i İslâm'a Hitap

 

                    Ey millet-i necibe-i Osmaniye, vaktine hazır ol. 1300 küsür seneden beri Hz. Allah'ı ve Peygamber-i Zîşan'ının hizmetine razı ettiğin bir din ölüyor. Yani ecdadının kanı pahasına fethettiği bir kalenin burcu barusundaki Al Sancağın bugün Fransızlar tarafından indirilip, yerine kendi bandıraları konuldu. Şimdi acaba bunu yerine koyacak sende birkaç yüz İslâm gayreti hiç mi yok ! İğtişaş arzu etmeyin. Yalnız pür vekar ve azamet olarak ol Al Sancağımızı geri yerine koyalım. Tekrar kemal-i mehabetle yerlerimize avdet edelim. Korkma, korkma seni buradaki birkaç Fransız kuvveti kıramaz. Sen mütevekkilen Alellah kendi mevcudiyetini gösterecek olursan, değil birkaç Fransız kuvveti, hatta bütün Fransız milleti kıramaz. Buna emin ol."

 

 28 Teşrin-i Sani 335

                    Bildiriler kısa zamanda etkisini gösterdi. O gün sanki manevî bir kuvvet bütün halkı Ulu Camii'ye çağırdı. Bayrağın tekrar yerine takılması hususunda bütün gönüller birleşti. Namaz vakti geldi. Sünnet kılındı. Ulu Camii imamı Rıdvan Hoca minbere çıkarak hutbeye başladığı sırada dışarıda bir gürültü koptu. Şerbetçioğlu Mehmet "Sancağı çıkarın" diye bağırırken gürültü içeriden duyuldu. İçerde de "Bayraksız namaz kılınmaz" sesleri işitildi. Buna Rıdvan Hoca'nın "Hürriyeti olmayan bir milletin Cuma Namazı kılması caiz değildir" sözü de eklenince, cemaat minberdeki sancağı alarak dışarı çıktı. Bu sancağın altında toplanan insan seli kaleye doğru akarken, kalede bulunan Fransız jandarmaları, silahlı bir çatışmayı göze alamayarak arka kapıdan kaçtılar. Tekbir ve tevhit sesleriyle kaleye ilk ulaşanlardan Zalhocaoğlu Osman (Osman Erşan ), bir kenara atılmış olan Türk Bayrağı'nı hürmetle öpüp başına koyduktan sonra tekbir sesleri arasında onu eski yerine astı. Bazılarının beraberinde getirdikleri bayraklara gerek kalmamıştı. Cuma namazı toplu olarak Bayrağın gölgesinde eda edildi. Birkaç el silah atılarak bayrak selamlandı ve sevinç gösterisinde bulunuldu. Kin ve nefretten ağlamayı unutmuş olan gözlerden sevinç gözyaşları akıyordu.

 

                    Kaleye çekilen Türk Bayrağı Maraşlıların heyecanını yatıştırmaya yetmedi. Halk heyecan içinde hükümet konağının önüne geldi. Orada Mutasarrıf Ata Bey ve Guvernör Andre ile karşılaştılar ve onlarla tartışmaya başladılar. İşte bu sırada Guvernör'ün Ermeni tercümanı Vahan söze karışarak "Bir bez parçası için bu kadar gürültü çıkarmaya ne lüzum var" deyince halk hiddetle tercümanın üzerine yürüdü. Bunun üzerine Guvernör'ün Yaveri İshak kamasını çekerek halka hücum etti. Kayabaşı Mahallesi'nden Nacar Ahmetoğlu Mehmet yaverin bir şey yapmasına fırsat vermeden elindeki kamayı aldı. Kocabaş Hacı Nacioğlu Mahmut da yaveri bir güzel dövdü. Guvernör Andre silah kullanmamaları için Fransız Jandarmalarına emir verdi ise de Türk jandarmaları ellerini daha çabuk tutarak süngü taktı ve vuruşmaya hazır oldu. Mutasarrıfın müdahalesi ile o an için vuruşma önlendi. Bu olay Fransızları hem sinirlendirdi hem de daha tedbirli olmalarını sağladı.

 

5.6. Mehmet Ali Beyin Beyannamesi - 2

                    Guvernör Andre hükümetten ayrıldıktan sonra halk Mutasarrıf Ata Bey'e şu ültimatom verdi:

Türk Bayrağı Cuma günleri kaleye ve hükümet konağına çekilecek.

Fransız Guvernör'ü hükümet binasından çıkarılacak.

Fransız jandarmaları şehri terk edecek.

Bu isteklerimizi yapabilecek kudrette değilseniz, biz yapacağımızı biliriz diyerek de tehditte bulundular. Mutasarrıfın bu konuda güvence vermesi üzerine dağıldılar.

Şehirde olaylar olurken İslahiye yönünden Maraş'a gelmekte olan bir Fransız müfrezesi, Türkoğlu'nun 15 km. güneyinde imha edildi.

Ertesi gün dükkanlar, çarşı ve pazar açılmadı. Guvernör yanına tercümanını da alarak sokağa çıktı. Amacı şehri dolaşarak Türklerle konuşmak, halkın nabzını yoklamak ve kamuoyunu sakinleştirmekti. Nakip Camii önüne geldiğinde Aşıklıoğlu Hüseyin adındaki gençle karşılaştı. Aralarında özetle şu konuşma geçti:

Guvernör Andre:

"-Bir bez parçasından başka bir şey olmayan bayrak için dün bu kadar gürültü yaptınız. İstesem hepinizi yok edebilirdim, yapmadım. Yarın top tüfek kullanacak olursam ne yaparsınız? Çoluk çocuğunuza acımıyor musunuz?"

 Aşıklıoğlu Hüseyin:

"-Ben anamdan doğdum kalede bayrağımı gördüm. Ölünceye kadar da göreceğim. Biz bütün Türkler böyleyiz. Onu görmemek için ya kör olmak ya da ölmek lazım. Kör değilim. O halde onu görmezsem öldüm demektir. Hem bilir misiniz, bayrak için ölmek bizde şehit olmaktır ve en büyük şereftir. Yalnız ben değil, küçük-büyük, kadın-erkek bütün Maraşlı Türkler, her Cuma sabahı uyanınca ilk önce kaleye bakar, bayrağımızı görürüz. Yaşadığımızı anlar ve Allah' a şükrederiz. Sen bizi topla tüfekle susturacağını sanma. Bir gün senin silahlarınla karşılaşacak olursak, biz çoluk çocuğumuza top tüfek sesi duyurmayız. Önce onları biz öldürürüz, sonra evlerimizi ateşe veririz. Arkamızda bekleyenimiz, ağlayanımız kalmadıktan ve şehir kül olduktan sonra da karşına çıkarız. O zaman istersen bütün dünyanın silahlarını getir, bizi ölümden korkutamazsın."

 

Aşıklıoğlunun bu konuşması daha sonra mücadele parolasının kaynağı olacaktır.

"Maraş bize mezar olmadan, Düşmana gülzar olamaz."

Guvernör Andre Aşıklıoğlu'na verecek cevap bulamadı, oradan çarşıya indi. Çarşıda karşılaştığı bir köylüyü durdurarak :

Guvernör :

"-Hükümetiniz bizden ödünç para almıştı. Geri vermedi. Biz de buraları istedik. Paramızı çıkarıncaya kadar kalacağız. Hükümetiniz razı oldu." dedi.

Köylü:

"Sizin bu alış verişiniz doğru değildir. Hükümet kimin malını satıyor? Kimin malını rehin veriyor? Buralar bizimdir. Biz kimseye vekalet vermedik. Sen git paranı hükümetten al. Biz malımıza sahibiz." diye cevap verdi.

Guvernör Andre şehri daha fazla gezmeye gerek görmeyerek karargahına döndü.

29 Kasım 1919 Cumartesi günü Guvernör Andre tarafından bir toplantı yapılması daha önce kararlaştırılmıştı. Bu toplantıya şehrin ileri gelenleri, ilim adamları , daire müdürleri, hakimler, komiser ve jandarma komutanı katıldı.

 Bu toplantıda Guvernör şu konuşmayı yaptı :

  "-Ben memleketin tımarına, ahalinin refah ve mutluluğuna çalışıp hakkınızda lütufla muamele edecektim. Dünkü gün kuvve-i işgaliyem aleyhine kıyamda bulundunuz. Ben isteseydim, bayrak için kaleye hücum eden ahaliyi makineli tüfek ateşine tuttururdum. Binlerce adam ölür ve yaralanırdı."

Önce sağ, daha sonra sol kolunu kaldırarak:

 "-Şu kolum kuvvettir, şu kolumda lütuf, hangisine sarılmak istiyorsunuz? Yani amacınız harp yapmak mı, yoksa af ve lütuf dilemek midir? Söyleyiniz." diye ekledi.

 Orada bulunan Şeyh Ali Sezai Efendi tercümana dönerek

"İyice dinle ve tamam söyle"

diye söze başladı.

"-Dört yüz küsur sene evvel Kanuni Sultan Süleyman'ın Fransa Devleti ve Milleti hakkındaki iyi niyet ve himayeleri tarihi bir hakikattir. Devletler arasında adil, medeni ve dost olarak tanıdığımız Fransızların dili de Osmanlı okullarında okutulmaktadır. Sizden evvel İngilizler buradayken kumandanları hükümetimizin işlerine karışmamıştı, dini ve millî sembolümüz olan sancağımıza el uzatmamıştı. Fransız işgal kuvvetlerinin tarafsız hareket edeceğine, hükümet işlerine karışmayacağına dair yayınlanan beyannamenin aksine hareket edildiğinden Ermeniler Türklere karşı hunharca cinayetlere başlamışlardır. Dünkü gün de sancağımıza tecavüz edilmesi, halkın heyecan ve galeyanını doğurmuştur."

 Guvernör, Mutasarrıf'a dönerek hiddetle:

 "-Milletin galeyanına sebep sensin." deyince;

Ali Sezai Efendi:

 "-Galeyana asıl sebep sizsiniz, Mutasarrıf Bey değil." diyerek, hür olan bütün İslâm ülkelerinden senede iki bayram ve haftada bir Cuma Namazı kılındığını, milletimizin istiklâl ve hakimiyet şerefinin alameti olan ay ve yıldızlı Osmanlı Sancağı'nın öteden beri kaleye çekildiğini, sancağa el uzatıldığını gören halkın Cuma Namazı'nı kılamayacağından galeyan doğurduğunu ve meşru hakkı olan sancağını yerine diktikten sonra dağıldığını, bunun işgal kuvvetlerine yapılan bir ayaklanma olmadığını sert bir dille ifade etti.

  Bu konuşma üzerine Guvernör:

 "-Sancağın dini inançlarınızdan olduğunu bilmiyordum. Bilseydim kaleye asker koymaz ve onu kaldırtmazdım." diyerek hatasını kabul etti.

Daha sonra Ermenilerin Türklere karşı yaptıkları katliam, vahşet ve cinayetler kanıtlarıyla birlikte ortaya atılarak tartışıldı ve iki saat kadar süren toplantıdan bir sonuç alınamadı.

 30 Kasım 1919 günü Guvernör Andre Maraş'ta tutunamayacağını anlayınca Antep'e gitti.

5.7. Maraş` ta Kuvay-ı Milliye`nin Kurulması ve Savunma Teşkilatı

Bayrak olayından iki gün sonra Veziroğlu Mehmet'in evinde toplananlar, aralarında sekiz kişilik bir heyet seçerek" Milletin ve vatanın selameti uğrunda feda-i can edeceğime, meşru ve millî teşkilatımıza karşı hainlik edenlerin velev öz kardeşimiz olsa dahi idamına ve sır saklayacağıma vallahi ve billahi" şeklinde yemin ettiler.

Diğer yandan Şekerli ve Hatuniye semtlerinde de başka bir heyet kurularak faaliyete geçildi. Ayrıca bayrak olayında gururu kırılan Fransızların, yeni kuvvetlerle kırılan gururlarını kurtarma yoluna gidebilecekleri ihtimali gözönünde tutularak bir müteşebbis heyet kurulmasına karar verildi. Heyet; İlyas Efendi Zade Refet Efendi'nin başkanlığında, Belediye Reisi Bekir Sıtkı, Kocabaş Zade Hacı Naci ve Hacı Ahmet, Şişman Zade Arif, Dede Zade Mehmet, Beşen Bey Zade Hacı Nuri, Hancı Zade Hafız Ali, Karaküçük Hacı Mustafa, Kısakürek Hacı, Fatmalıoğlu Derviş, Hüdayi Tahsin, Çanakoğlu Hüseyin ve Mühendis Abdüllatif Bey'lerden kuruldu.

Bu heyet sonraları daha da genişleyerek " Merkez Heyeti " adını aldı. İşlerin tek elden yürümesi gerekçesi ile ayrı ayrı çalışan gruplar dağılarak, Merkez Heyeti'ne katıldılar.

Bir süre sonra Heyet Başkanlığı'na Arslan Bey getirildi. Merkez Heyeti yönetimi kolaylaştırmak için şehri on bölgeye ayırdı. Her bölge ve bir yönetim kurulu oluşturuldu.

Şehirde on bölgede bulunan yönetim kurullarının ve başkanlarının isimleri şunlardır:

Çavuşlu (Yürükselim) Mahallesi Reisi Çuhadar Zade Hacı Mustafa Efendi.

Bektutiye (Fevzi Paşa) Mahallesi Reisi Ser Müsevvid Ahmet Efendi.

Restebaiye (Gazi Paşa) Mahallesi Reisi Baba Halil Zade Ahmet Efendi.

Acemli (Şehit Evliya) Mahallesi Reisi Evkaf Memuru Evliya Efendi.

Kayabaşı Mahallesi Reisi Tapu Memuru Faik Efendi.

Divanlı Mahallesi Reisi Hasan Bey

Ekmekçi Mahallesi Reisi Sapsız Hacı Efendi.

Cığcığı (Hayrullah) Mahallesi Reisi Muhacir Memuru Nasrullah Efendi.

Alemli (Sakarya) Mahallesi Reisi Zülakdiroğlu Süleyman Bey

Hatuniye (Kurtuluş) Mahallesi Reisi Şeyh Ali Sezai Efendi.

Merkez Heyeti'nin, yönetim kurulları kurulduktan sonra kısa bir süre içinde girişilen para, erzak toplama, silah temini faaliyetleri çok faydalı oldu. Tüccarlardan Beşen Bey Zade Hacı Nuri Bey kurulun veznedarlığını yaptı.

Bu arada şehir dışından da silah ve cephane teminine başlandı. Jandarmanın elindeki silahlar da bir müddet sonra bu kahraman yurt evlatlarının fedakarlıkları ile depolara taşındı. Jandarmadan faydalanma işinde Merkez Bölük komutanı Yüzbaşı Mahmut Bey üstün bir gayret gösterdi. Maraş, Antep ve Şanlıurfa'da bulunan Fransız komutanı General Keret'in, 15 Aralık 1919'da Maraş'a gelişinde, yanında Miralay Saint Mari ve 1500 kişilik bir kuvvet bulunuyordu.

Maraş, Antep ve Şanlıurfa Fransız kuvvetleri komutanlığına atanan General Keret, 6 Aralık 1919'da Maraş'a geldiğinde şehrin ileri gelenlerini hükümet konağına çağırarak bir toplantı yaptı. Pazarcık'ta faaliyet gösteren Kılıç Ali'nin yakalanarak teslim edilmesini istedi. Amaçlarının Maraşlılara yardım olduğunu kendilerine zorluk çıkarılmaması yolunda sözler söyledi. Orada bulunan Refet Hoca "Kumandan Bey, himayeden medeniyetten bahsediyorsunuz, fakat kötülükler yaptırıyorsunuz. Kadınlara taarruz edildi. Sebepsiz ve sonuçsuz olarak bir çok can'a kıyıldı. Ermenileri silahlandırıyorsunuz. Bu kadar işi yapmaya iktidarınız yetişiyor, eşkıya başı dediğiniz adamı tutamıyorsunuz..." dedi. Yine aynı toplantıda bulunan Şeyh Ali Sezai Efendi, Fransız kuvvetlerinin günden güne artmasının ve Ermenilerin şımarık hareketlerine göz yumulmasının üzüntü ile karşılandığını, dolayısıyla hiçbir yabancı yardımını kabul etmeyeceklerini belirtti. Bu konuşmaya kızan General daha ileri gidemeden toplantıya son verdi

 

                    General Keret ve Miralay Saint Mari bu konuşmadan sonra ikindi vakti arabalarına binerek Antep'e gittiler. 16 Aralık 1919 günü akşamı Çukuroba Camii'ne bomba atılması ve müezzine kurşun sıkılması üzerine, Evliya Efendi'nin gayreti ile şehrin ileri gelenleri tarafından 17 Aralık 1919 günü bir protestoname hazırlanarak General Keret'e gönderildi. Bu beyanname ile işgal kuvvetleri komutanlığı ikaz edildi. Aksi taktirde millî direnmenin kendileri için çok kötü sonuçlar doğuracağı, Türklere yakışır bir vakarla ihtar olundu.

 

                    Antep ve İslahiye'den erzak, silah ve cephane getiren Fransız birlikleri ve takviye kuvvetleri sürekli Türk çetelerinin baskınına uğrayarak, kayıplar veriyordu.

 

                    Bu ciddi darbeler karşısında ne yapacağını şaşıran General Keret aşağıdaki bildiriyi yayınladı.

Üzerinde silah bulunduran Türkler, soruşturma yapılmadan kurşuna dizilecektir.

Öldürülen bir Fransız askerine karşılık, Türklerden kur'a çekilmek suretiyle iki kişi öldürülecektir.

Bir evden silah atılırsa, o ev yakılacaktır.

Böyle bir hal meydana gelmesi durumunda Osmanlı memuru olanlar işlerinden atılacaktır.

Sokaklar, küçük bir olay meydana geldiği taktirde makineli tüfek, bomba ve gazlı mermilerle ateş altına alınacaktır.

Bu bildiri şehirdeki havayı tamamen bozdu. General Keret hükümet işlerine müdahale etmeye başladığı gibi baskıyı da arttırdı.

 

                    Bu ortam içerisinde savaşın kaçınılmaz bir hal aldığını gören Türkler, hazırlıklarını hızlandırdılar. 20 Ocak 1920 günü şehirde heyecan doruk noktasına ulaştı. Dükkanlar kapatıldı. Her an patlamaya hazır olan halkta büyük bir sessizlik başladı.

 

                    21 Ocak 1920 günü General Keret şehrin ileri gelenlerini ve memurlarını son defa olarak toplantıya çağırdı ve onlardan galeyan halinde olan halkı yatıştırmalarını istedi. Toplantıya katılanların bir kısmının karargahta tutulması halkın heyecanını büsbütün arttırdı ve savaşın başlamasını kaçınılmaz hale getirdi.

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol